Sadece 35 dakika süren ilk bölümünü YouTube’da izledim. Ne olduğunu tam anlamaya fırsat bulamadan kendimi absürt bir iklimin içinde buldum. Hikayenin geçtiği evren, birinin derinliğinin diğerine ağır bir yük gibi gelirken, diğerinin hafifliğinin ötekine dipsiz bir boşluk gibi hissettirdiği tuhaf bir denge üzerine kurulu.
Film, boş beleş konuşmaların havada uçuştuğu bir cehalet ikliminde ilerliyor. Ancak bu yüzeysel diyaloglar gülümseten bir etki yaratıyor ve adeta gayri ihtiyari bir nefes gibi ekrana yansıyor. Umutsuzluklar, efkarın yankısında ses buluyor ve tam bu noktada orkestra, arabesk makamında sahneye giriyor. Hayal kırıklıklarının hüznüne ve isyanına en çok arabesk yakışıyor.
Filmin atmosferini güçlendiren bir başka unsur ise Ahmet Kural’ın oyunculuğu. Kural, karakterinin duygusal karmaşasını başarıyla yansıtarak, bu absürt dünyada her duygunun gerçek bir yankı uyandırmasını sağlıyor.
Sonuç olarak, film izleyiciyi hem gülümseten hem de derin bir hüzne sürükleyen bir yolculuğa çıkarıyor. Ahmet Kural’ın güçlü performansı ve arabesk müziğin duygusal derinliği, bu absürt evrenin dokusuna ustalıkla işleniyor.