Balkan bandosunun coşkulu ezgileri, dans grubunun şenlikli ve kıvrak gösterileriyle, daha salona girmeden, fuayede başladı oyun. Arasta Kahvehanesi’nde, sorumsuzluk kapsama alanına dair, güldürülü bir temaşaydı beklentim.
Derken, sahne; bağları türkülerde kalmış memleketimin insan manzaralarına dönüştü. “Eline vur, ekmeğini al” sessizliğinden, umarsız bir dedikodu kazanına evrilmiş insan bencilliğinin arka sokaklarına kadar uzandı.
Bazen canımızı yakan, bazen sıkan siyasi yaklaşımlara ve onların sonuçlarına gülmek de güzelmiş. Bu topraklara özgü, oynak bir oyun havası gibi neşeyle başlayıp; bir kaybın acısıyla, bir feryatla yankılanan bir türkünün tınısında, salonun boğazı düğümleniyor o an.
Yalnızlık, kayıp, yolunu kaybetmişlik, dayanma gücü ve unutmama... Bu duygular, ardışık anlarla iç içe geçiyor. Kayıplarımızın kimsesizliğinde, Arasta Kahvehanesi vücut buluyor.